DÖNGÜ
Kimi cümlelerin sonu yoktur. Peşlerine, kurallara uymak adına koyulmuş bir noktaya rağmen insanın aklında dönüp dururlar. Üstelik kimi zaman günlerce. Bu ilk okuyuşta aşk öyle bir şeydir ki bağıra çağıra gelmez. Sakin ve dingindir. Yine de sizi avucunun içine bir defa aldıktan sonra kolay kolay bırakmaz. Bıraktığında da artık siz eski siz değilsinizdir zaten.
Ana sanat türlerinin her biri başka bir veya birden fazla duyuya yöneliktir ve insan üzerindeki etkileri de bu eksende gelişir. Örneğin müzik işitme yoluyla duygu yaratırken, heykel görme ve dokunma yoluyla (hatta kimi zaman ek duyularla) bu sonuca ulaşır. Sinema (hala bir sanat olup olmadığını tartışanların varlığına rağmen) görsel-işitsel bir düzlemde ilerler. Bu sanatların en eskilerinden biri olan resim ise temelde görme duyusuna yönelik olsa da yarattığı algı ile diğer sanatlara dokunur, kimi zaman onlarla iç içe dahi geçer. Ancak resim, iki sanat dalında da bulunan sembollerin kullanımı ve anlatı üslubuyla, edebiyatla belki de ilişkili olduğu diğer tüm sanat dallarından daha büyük bir ortak paydaya sahiptir. Bugün sıkça kullandığımız “resmi okumak” terimi, temelini bu ortak paydadan alır.
Türkiye'de resmin önemli temsilcilerinden Tülin Onat, yeni sergisi Döngü'nün omurgasını resmi okumak üzerine kuruyor. Onat 70'lerde başladığı sergilerine bir yenisini, bu defa Arnavutluk'un Tiran şehrinde, Tiran Ulusal Tarih Müzesi'nde 14 Eylül'de ekleyecek. Bugüne dek resminde hep geçiş evrelerini, oluşu (var veya yok), yolda olma durumunu işleyen sanatçı, farklı dönemlerinden oluşan resimlerini yeni bir hikaye anlatmak için kullanıyor. Uzun bir zaman diliminin içinde ortaya çıkmış eserler, yalnız geçmişten geleceğe doğru değil aynı zamanda gelecekten de geçmişe doğru okunabilirliği kendi içlerinde barındırıyorlar. Böylelikle Döngü, başladığı yerde biterken, bittiği yerde başlıyor.
Onat'ın resim pratiği de bu eserlerin oluşturduğu anlam bütünlüğünü destekler nitelikte. Tuvalde üç boyutu, ışık ve gölge dengesinin doğru karışımıyla elde ediyor. Bu teknik şüphesiz Rönesans'ın din odaklı başlayan ancak sonrasında değişime uğrayan gerçeği yansıtma ödevinin, tanrısal olanın kitaplardan çıkarak görselleştirilme çabasının sonucunda ortaya çıkmış. Ancak sanatçı bu tekniği soyutlamalarda, düzenli ve düzensiz tekrarlarla kullanıyor.
Tülin Onat, akademideki eğitimi sırasında Adnan Çoker ve Zeki Faik İzer atölyelerine katılmış. Küçüklüğünden gelen doğayı taklit etme refleksi onların etkisiyle şekillenmiş ve onu önce figüratif çalışmalara ardından soyutlamalara yöneltmiş. Bu yıllarda renk, ışık ve leke teorilerinin yanı sıra tekrarların matematiğini incelemiş. Tek yönlülükten uzak durmak amacıyla Doğu'dan da Batı'dan da ilham aldığı yolculuklar yapmış, kalabalıkların dinamiğini, niceliğin ritmini araştırmış. Böylece tekrarlı soyutlamalarına düzeni ve kaosu yerleştirebilmiş. Bilgiyi, ilhamı ve yeni bakış açılarını aradığı yolculukları ona, bitmeyen öğrenciliğinde insanın hep dönüşmekte olduğu gerçeğini işaret etmiş. Hep bir arayış içinde tuvalle oynamış. Kimi zaman deseni tuvalin kenarlarına çıkartmış, kimi zaman tuvallerden üç boyutlu bir uzay yaratarak yerleştirmeye yaklaşmış. Yeni bir şey söylemek adına eserlerini alışılmadık yerlere alışılmadık şekillerde (yerde ve hatta tavanda) sergilemiş, birbirlerinde kopartmış veya bir araya getirmiş ve onları bambaşka bir anlam ifade edecek şekilde tümlemiş. En önemli kişisel sergileri arasındaki Metamorfoz, Plastik Rüzgargülü ve Parçalı Bulutlu'da, hem seçtiği formlar, hem canlı doğadan aldığı renk paleti, hem de benimsediği genellikle yuvarlak hatlı formlar, Döngü'nün bir nevi hazırlayıcıları, yapı taşları, basamakları olmuş. Ve serginin kararlı bir biçimde kararsız formları, simetri ve asimetri eksenindeki olasılıksal dağılımların tuvalde gerçekleşmiş. Ancak yine de Döngü, söylenip tamamlanmış bir cümle değil, bu yüzden onun bir retrospektif olduğundan bahsetmek, etimolojik açıdan doğru olsa da bir sanat terimi olarak kullanıldığında eksik olacaktır.
Arnavutluk'un en önemli galerilerinden biri olan ve Doğu Bloku zamanının ihtişamlı yapılarının özelliklerini taşıyan Tiran Ulusal Tarih Müzesi'nin geniş sergi alanında yer alacak Döngü, sanatçının genellikle yarattığı büyük boyutlu eserler yerine, en büyükleri iki metre civarındaki tuvallerden oluşuyor. Bunların en göze çarpanlarından biri Şehir Işıkları. Tuval üzerine akrilik olarak çalışılmış bu eser temelde iki katmandan oluşmakta. Uzaktaki ilk katman, Onat'ın eserlerinde görmeye alışık olduğumuz tekrarlı ve kararsız karmaşık öğeleri barındırıyor. Ancak burada derin bir üç boyut hissi yerine hafif bir doku yaratılmış. İkinci katmanın hazırlayıcısı olarak düşünülebilecek bu katmana parlak ve canlı renkleriyle sanki tuvalden fırlayacakmış gibi duran bir üst katman ekleniyor. Bu üst katman, köşeli ve sert dikdörtgenlerin tekrarı. Böylece tuval, karmaşık ve uyku halindeki bir şehrin içinde uyanık kalan, kendi renkli dünyalarındaki insanların (belki de sanatçıların) döngüsünü betimliyor. Chaplin'in Şehir Işıkları'nın dış sesi Turgut Uyar oluveriyor: “Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum”.
Serginin bir diğer önemli eseri, daha önce Parçalı Bulutlu sergisinde de yer alan Altın Kesim. Altın renginde bir tuval ve üzerinde sayısız ritmik tekrarlı kesikten oluşan eser Rönesans'ın tanrısal ışığının Arte Povera'nın Fontana'sıyla kesişimine raslantısallığı ve kaos dinamiklerini ekliyor. Tuvalin dikey ekseni boyunca uzanan yuvarlak hatlı kesikler, yarım daireler şeklinde sarkarak hem üçüncü boyutu yaratıyor, hem de kaynağı tuvalin dışındaki bütüncül ışığa alternatif olan sayısız güneşi, tıpkı bir ağacın dallarındaki portakallar gibi izleyiciye sunuyor ve bir sanatsal ikonoklazm oluşturuyor.
Onat'ın sanatı Döngü'de, yolda olana, dönüşmekte olana, farkındalıkla farklılaşmakta olana dair bir yol haritası çıkarıyor. Böylece izleyici onun ayak izlerinin ardından giderken, eserlerin her biriyle bambaşka bir etkileşime giriyor. Ve sanatçının bitimsiz cümlelerinin bu döngüsel benliği, usulca etkisi altına aldığı izleyiciye okudukça yeni açılımlar, yeni anlamlar sunmaya başlıyor. Döngü bittiği yerde başlayan, başladığı yerde biten ve bu iki noktanın arasında dönüşmeye devam eden, içinde birçok duyguyu ve algıyı barındıran, alışılmışın dışında bir sergi.
SİNAN EREN ERK
yazılar